17 Nisan 2012 Salı

“Ölümün oluşturduğu o büyük boşluğu doldurmaya imkan yok…”


Yazar, yayıncı, senarist, oyuncu Meral Okay’ın ölümü son günlerde canımı en acıtan haberlerden biri oldu. Öğrenince öylece kalakaldım. Bu dünyadan güzel, cesur, zeki, yetenekli, iyi kalpli ve adaletli bir kadının gitmesiyle hissedeceğimiz o büyük boşluğu düşündüm sonra. Ve onu bir kez daha hatırlayalım istedim. Hep hatırlayalım…Muhteşem Yüzyıl’dan ve hastalığının ortaya çıkışından kısa süre öne konuşmuştuk Meral Okay’la. Ümit Ünal’ın yazıp yönettiği Kaptan Feza diye bir filmde oynuyordu. Masumiyet özlemimize, arayışımıza karşılık geliyordu o film. Meral Okay da bir uzaylıyla dostluk kuran kadındı. Fakat o uzaylı hiç de uzaklardan gelmiş sayılmazdı aslında, çok vardı aramızda onlardan, çoğu zaman görmesek, görmezden gelsek bile… Alçakgönüllü Kaptan Feza filminin en önemli yanı bence “ilişki” denen şeyin değerini vurgulamasıydı. Şunu gösteriyordu bize: Eğer onunla ilişki kurmayı denerseniz, anlamaya, dinleyemeye, yaklaşmaya çalışırsanız; tamamen farklı ve yabancı birinin bile size düşman olma olasılığı azalır.

Hiç unutmuyorum; o söyleşide benim belki de bir parça nezaketsiz kaçan bir sorumu, “Ölümün oluşturduğu o büyük boşluğu doldurmaya imkan yok” diye cevaplamıştı Meral Okay. “Hayat her boşluğu dolduracak kadar akışkan değil. Yaman’la aşkımızı bu kadar güçlü kılan belki de trajik finalidir. O dönemde tek ilacım çalışmak olmuştu. Durduğumda canım acıyordu çünkü, içimde bir yangın vardı. Deli gibi çalışarak yas sürecini uzattığımı, hayatımın akışını kestiğimi de düşünmüyor değilim şimdi. Ama şunu iyi biliyorum: Yazmasaydım, o acıyı kağıda dökmeseydim, yasım sonsuza dek sürebilirdi.”Meral Okay, bir gecekondu kadınını canlandırıyordu Kaptan Feza’da. Aslında mafyadan kaçan bir tetikçi olan ve “Başımı bu dertten kurtarırsanız, parasını öderim” diyen ‘uzaylıdan’ utana sıkıla, kızara bozara torununun okul masrafları için 200 lira isteyen bir kadını…

Bu ülkede 200 liranın bile servet anlamına geldiği hayatlar olduğunu düşündüm önce ve sonra utanma sıkılma duygusuna gitgide daha az rastladığımızı hatırladım. Ve Meral Okay’a “Niçin artık daha az utanıp sıkılır olduk?” diye sordum. Öyle ya; bir dizideki öpüşme sahnesine feveran ediyoruz bugünlerde ama rüşvetten, çıkarcılıktan, gösterişten, para hırsından, yalandan, ikiyüzlülükten, şiddetten hiç mi hiç çekinmiyoruz. İşte anlattıkları…

“Duyguları eskittik çünkü. Bize çocukluğumuzda öğretilen dil ve değerler değişti. Onur, gurur, haysiyet, erdem, şefkat gibi kavramların içi boşaltıldı. Bir de ne olursa olsun bu ülke 30 yıldır savaşıyor. Savaş ekonomisinde hangi ahlaktan söz edebilirsiniz ki! Savaş sadece topla tüfekle yapılan bir şey değildir ve her şekliyle her şeyi yıkar geçer… Sokağa çıkıp hayata çarptığımızda öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki artık… Her türlü ahlaksızlık kılıfına uydurularak yasallaştırılmışsa, insanların vicdanları bile sökülerek alınmışsa ve siz bir sürü sahtekarlığın, onursuzluğun hüküm sürdüğü bir yerde yaşıyorsanız, duygularınızı, masumiyetinizi koruyamazsınız. Paçamızı silerek kurtaramayız kendimizi. Dönüp biraz kendimize bakmamız lazım.”

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa