PARANEOPLASTİK SENDROMLAR
PARANEOPLASTİK SENDROMLAR
“Paraneoplastik sendrom” terimi, tümörle birlikte ortaya çıkan, tümör ve metastaz yerlerinden uzakta görülen değişik belirtileri tanımlar. Paraneoplastik sendromlan tümör ya da metastazlarla îlişkilendirmek güç olabilir.
GÖRÜLME SIKLIĞI
Tanıma güçlüğü ve belirtilerin altta yatan hastalık tarafından maskelenmesi nedeniyle paraneoplastik sendromlann sıklığını değerlendirmek güçtür. Kanserli hastaların yüzde 20-50’sinde paraneoplastik sendromun geliştiği varsayılmaktadır. İştahsızlık, kilo kaybı, elektrolit bozuklukları, ateş, disproteinemi (kandaki protein dengesinin bozulması) ve kaşeksi (aşırı zafiyet) gibi bir dizi genel belirtinin yanı sıra, organ ve sistemlere özgü paraneoplastik sendromlar da bilinmektedir. Bunlar şöyle sıralanabilir:
• Normal ya da değişik hormoriiann üretildiği metabolizma bozuklukları ya da endokrin (iç salgı) bozukluklarla birlikte olanlar (yüzde 33);
• cilt ve bağdoku değişimleri (yüzde 33); • sinir ve kas bozuklukları (yüzde 16);
• kan, pıhtılaşma, kalp, damar bozuklukları (yüzde 15);
• organ ve sistem bozuklukları (gastro-intestinal, immünopoetik (bağışıklık oluşturucu) üropoetik (idrar oluşturucu) bozukluklar; yüzde 15).
Bütün tümörler paraneoplastik sendromun ortaya çıkmasından sorumlu olabilir. Ama akciğer, kan-lenf (lösemiler, lenfomlar, miyelomlar), meme, tiroit, timus kanserleri ile ürogenital (idrar kesesi, prostat, testis, böbrek, rahim, yumurtalık) ve gastrointestinal (mide, kalınbağırsak, karaciğer, pankreas) kanserler, paraneoplastik sendromlara daha sık neden olur.
SINIFLANDIRMA
Klinik tabloların çeşitliliği ve etki mekanizmalarının karmaşıklığı, paraneoplastik sendromların kesin biçimde sınıflandırılmasını güçleştirmektedir. Aşağıda genel kanser belirtileri arasında paraneoplastik sendromlarda görülen belirtiler ele alınmıştır:
• Ateş – Ateş tümörlere eşlik eden belirtilerden biridir. Ateş nedeninin sapta-namadığı hastalarda yapılan araştırmalar, bu olguların yüzde 10′unda akciğer dışı verem, yüzde 10′unda Hodgkin hastalığı ve böbrek tümörü (hipernef-rom), yüzde 4′ünde de başka karsinom türleri bulunduğunu ortaya koymuştur. Tümörlerin gidişinin ateşi nasıl etkilediği iyi bilinmemektedir; tümörlü ve tü-mörsüz hastalar arasında hastalığın gidişi açısından önemli farklar yoktur. Bilindiği gibi ateş, dolaşım sisteminde akyuvarların ürettiği bazı maddelerin (pi-rojenler) beyin düzeyinde hipotalamusa etki etmesinin sonucudur. Kesin olmasa da, paraneoplastik sendromda ateş, hücresel ve humoral mekanizmalar ile tümör antijenlerinin yok edilmesine yönelik karmaşık bağışıklık süreçlerine bağlı olabilir. Lenfom ve lösemilerde (kan kanserleri) sıklıkla ateş bulunur. Lösemilerde ateş, hastalığın ilerlemiş evrelerinde enfeksiyonlardan kaynaklanır.
Lenfomlarda ve özellikle Hodgkin hastalığında ateş, tümöre eşlik eden bir belirti olabilir ve genellikle hastalığa özgü bir gidişi vardır (dalgalı ateş).
• Sedimantasyon hızında artış – Yaşlılarda açıklanamayacak kadar yüksek sedimantasyon hızı tümör, özellikle de hipemefrom (böbrek tümörü) olasılığını düşündürmelidir.’ Böbrek tümörü olan hastaların üçte birinden fazlasmda yüksek sedimantasyon hızı saptanır.
• Kansızlık – Kansızlık (anemi), tümörlere eşlik eden Önemli bir durumdur. Oldukça sık görüldüğünden, bu hastalıkların genel belirtilerinden biri olarak kabul edilir.
• Metabolik – endokrin sendromlar -Hormon ya da hormona benzer maddeler üreten tümörlerin yol açtığı endokrin işleve (iç salgı işlevine) bağlı klinik durumlardır. En yaygın olanları aşağıda açıklanmıştır:
- Kan kalsiyum düzeyinde değişimler. Tümörlerde kan kalsiyum metabolizmasındaki değişiklikler, tümörün kemikleri etkilemesiyle ve ürettiği maddelerin (parathormon benzeri maddeler, kalsitonin) etkisiyle açıklanır.
a) Hiperkalsemi – Kemik metastazının yaygın olduğu hastalarda sık görülür. Tümörlerle birlikte en sık görülen metabolik-endokrin sendromdur (kötü huylu tümörlerin yüzde 10′unda görülür). Hiperparatiroidizme benzemekle birlikte, dolaşımda yüksek parathormon oranına rastlanmaz. Bazı olgularda pa-rathormona benzer bir madde bulunursa da, parathormon yoğunluğu, genellikle birincil hiperparatiroidizm olgularında olduğundan düşüktür. Kesin yorum yapmak olanaksızdır. D vitamini metabolizması değişiklikleri, prostaglandin-ler gibi başka nedenler etkili olabilir. Hiperkalsemi sendromunun belirtileri çok değişiktir. Kan kalsiyumu düzeyi yüzde 10,5 mg ya da daha yüksek olduğunda hiperkalsemi söz konusudur.
Hiperkalseminin klinik tablosu bulantı, kusma, kann ağrıları ile birlikte mide-bağırsak sistemi bozukluklarıdır. Hızlı su kaybı ve azot artışına neden olan aşın idrar yapma (poliüri) görülür. Huzursuzluk ile birlikte kasılma nöbetleri ve koma gibi daha ağır biçimlerde nörolojik bozukluklar ve genellikle elektrokardiyografi değişimleriyle ortaya çıkan kalp bozuklukları görülür.
Serum kalsiyum düzeyi, belirtilerin ortaya konması ve elektrokardiyografik değişimler, sendromun tanışma yardımcı olur. Osteolitik (bölgesel kemik erimesine yol açan) olaylar, kalsiyum ve D vitamini alımının mutlak ya da göreli olarak artması, bağırsaklardan emilimin artması ya da böbreklerden kalsiyum atılımının azalması gibi durumlarda ayırıcı tam yapılmalıdır. Paraneoplastik sendrom söz konusu olduğunda, belirtilerin tümöre (akciğer, böbrek, yumurtalık, multipl miyelom) bağlı olduğu göz önüne alınmalıdır; hiperkalsemi, tümörün varlığından kaynaklanır.
Hiperkalsemi her zaman acil tedavi gerektirmez. Vücudun özdenetim mekanizmaları (kalsitonin artışı ve kalsiyumun kemiklerde emilimi), uygun miktarda sıvı alımının da yardımıyla hiperkalsemi olgularının en az yüzde 50’sini denetim altında tutar. Sendrom-dan sorumlu tümörün tedavisi hiperkalseminin denetimini sağlayabilir. Hiperkalsemi tümörün tedavi edilmesinin ardından gene belirginleşebilir. Acil durumlarda tedavi yeterli sıvı alımı, idrarla kalsiyum atılımının artışı ve kalsiyum alımının kısıtlanmasına yönelik olmalıdır.
b) Hipokalsemi – Prostat, meme ve akciğer tümörlerinin metastazlanyla ilişkili olarak ya da tiroit ve akciğer tümörlerine bağlı aşın kalsitonin üretimiyle birlikte seyrek görülür. Genellikle kalsitonin, hipokalsemiye (kan kalsiyum düzeyinin düşük oluşu) neden olmaz, çünkü bu hormonun etkisi, tümörün ürettiği prostaglandinlerin etkisiyle dengelenir.
Sendroma özgü belirtiler halsizlik, huzursuzluk ve hipokalsemiye bağlı kas kasılmalarıdır. Tanı, hipokalsemi belirtileriyle düşük kan kalsiyum düzeylerinin saptanmasına dayanır. Hipokalsemi ile birlikte yüksek kan kalsitonin düzeylerinin radyoimmünolojik olarak gösterilmesiyle tiroitin medüller karsinomu (tiroit hücrelerinden kaynaklanan kanser), bronş karsinomu ve meme kanserinin kemik metastazlan arasında ayırıcı tanı yapılır. Aynca hipoparatiroidizm ile ayırıcı tanı yapılır. Akut evredeki hipokalsemi tedavisinde damar yoluyla kalsiyum glukonat verilmesi gerekir; daha sonra tedaviye ağız yoluyla D vitamini eklenir.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa